Şer’î Rukye:
Sihir yapılmış kişiyi tedavi etme
yöntemlerinden birisi
-ki bu bağlanmış dolayısıyla da hanımıyla
ilişki kuramayan
erkek için de faydalıdır-(204) şöyledir:
Yeşil sidir ağacından yedi adet yaprak alınıp
taş vb. bir
şeyle ezilerek bir kaba konur. Sonra üzerine
gusül abdesti
almaya yetecek kadar su dökülür ve bu suya şu
âyet ve
sûreler okunur:
(204) Bkz. Cemâl Sâvelî, Tahsînu
Ehli’l-Îmân mine’l-Ayni ve’l-Hasedi
ve’s-Sihri ve’ş-Şeytân, s. 68-69; Muhammed Şâi’, el-Vikâye ve’l-
‘Ilâc bi’l-Kitâb ve’s-Sunne, s. 105; Âlemu’s-Sihri
ve’ş-Şa’veze, s.
211-212.
(205) Bakara, 255.
(206) “(Rasûlüm!) De ki: Ey
kâfirler! Ben sizin tapmakta olduklarınıza
tapmam. Siz de benim
taptığıma tapmıyorsunuz. Ben de sizin
taptıklarınıza asla tapacak değilim. Evet, siz de benim
taptığıma
tapıyor değilsiniz. Sizin dininiz size, benim dinim de banadır.”
Kâfirûn sûresi.
(207) İhlâs sûresi.
(208) Felak sûresi.
(209) Nâs sûresi.
(210) “Biz de Mûsâ’ya: “Asânı
at!” diye vahyettik. Bir de baktılar ki bu,
onların uydurduklarını yakalayıp yutuyor. Böylece gerçek ortaya
çıktı ve onların yapmakta oldukları yok olup gitti. İşte Firavun
ve
kavmi, orada yenildi ve küçük düşerek geri döndüler.” A’râf, 117-Sonra
bu sudan üç yudum içilir, geri kalanıyla da
gusül abdesti alınır. Böylece Allah’ın izniyle
hastalık iyi
olur. Gerektiğinde hasta iyi oluncaya kadar bu
tedaviyi iki
(211) “Firavun dedi ki: Bilgili
bütün sihirbazları bana getirin! Sihirbazlar
gelince Mûsâ onlara: Atacağınızı atın, dedi. Onlar (iplerini)
atınca, Mûsâ dedi ki: “Sizin getirdiğiniz sihirdir. Allah onu
boşa
çıkaracaktır. Çünkü Allah bozguncuların işini düzeltmez.
Suçluların
hoşuna gitmese de Allah, sözleriyle gerçeği açığa çıkaracaktır.”
Yûnus, 79-82.
(212) “Dediler ki: Ey Mûsâ! Ya
sen at veya önce atan biz olalım. Hayır,
siz atın, dedi. Bir de baktı ki, büyüleri sayesinde ipleri ve
sopaları,
kendisine gerçekten koşuyor gibi görünüyor. Mûsâ, birden içinde
bir korku duydu. Korkma! dedik, üstün gelecek olan kesinlikle
sensin. Sağ elindekini at da, onların yaptıklarını yutsun. Yaptıkları,
sadece bir büyücü hilesidir. Büyücü ise, nereye varsa (ne yapsa)
iflah olmaz.” Tâhâ, 65-69.
ya da daha fazla kez uygulamakta herhangi bir
sakınca
yoktur.(213)
Vahîd Abdusselam Bâlî, kitabında uzun bir
rukyeden
söz ederek onun her çeşit sihir için geçerli
ve faydalı olduğunu
belirtmiştir. Biz, burada onun daha önce
verdiğimiz
âyetlere ek olarak zikrettiği âyetleri sunacak
ve bu rukyenin
uygulama şeklini anlatacağız:
Tedaviyi yapan kişi elini hastanın başına
koyar ve
onun kulağına şu rukyeyi ağır ağır ve tane
tane okur:
(213) el-Vikâye ve’l-‘Ilâc
bi’l-Kitâb ve’s-Sunne, s. 105-106; Ebu’l-Fidâ
Muhammed ‘İzzet Ârif, Keyfe
Nudâvî ve Nettakî’s-Sihra ve’l-
Messe ve’l-Hased, s. 27; Tahsînu
Ehli’l-Îmân, s. 68-69.
(214) “Kovulmuş şeytandan, onun dürtmesinden (vesvesesinden),
üflemesinden
ve tükürüğünden Allah’a sığınırım.”
(215) “Hamd (övme ve övülme),
âlemlerin Rabbi Allah’a mahsustur.
O, rahmandır ve rahîmdir. Ceza gününün mâlikidir. (Rabbimiz!)
Ancak sana kulluk ederiz ve yalnız senden medet umarız.
Bize doğru yolu göster. Kendilerine lütuf ve ikramda bulunduğun
kimselerin yolunu; gazaba uğramışların ve sapmışların yolunu
değil!” Fatiha sûresi.
(216) “Elif. Lâm. Mîm. O kitap
(Kur’an); onda asla şüphe yoktur. O,
takva sahipleri için bir yol göstericidir. Onlar gayba
inanırlar,
namaz kılarlar, kendilerine verdiğimiz mallardan Allah yolunda
harcarlar. Yine onlar, sana indirilene ve senden önce indirilene
iman ederler; âhiret gününe de kesinkes inanırlar. İşte onlar,
Rablerinden
gelen bir hidâyet üzeredirler ve kurtuluşa erenler de ancak
onlardır.” Bakara,
1-5.
(217) “İlâhınız bir tek
Allah’tır. O’ndan başka hak ilâh yoktur. O, rahmandır,
rahîmdir. Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılmasında,
gece ile gündüzün birbiri peşinden gelmesinde, insanlara fayda
veren şeylerle yüklü olarak denizde yüzüp giden gemilerde,
Allah’ın gökten indirip de ölü haldeki toprağı canlandırdığı
suda,
yeryüzünde her çeşit canlıyı yaymasında, rüzgârları ve yer ile
gök
arasında emre hazır bekleyen bulutları yönlendirmesinde düşünen
bir toplum için birçok deliller vardır.” Bakara, 163-164. 218) Bakara, 255.
(219) Bakara, 285-286. Bunlardan sonra sihirle ilgili âyetleri okur ki onları
daha önce zikretmiştik. Bu âyetler şunlardır:
A’râf sûresi
(220) “Allah, adâleti ayakta
tutarak (delilleriyle) şu hususu açıklamıştır
ki, kendisinden başka hak ilâh yoktur. Melekler ve ilim
sahipleri
de (bunu ikrar etmişlerdir). Mutlak güç ve hikmet sahibi
Allah’tan başka ilâh yoktur. Allah nezdinde hak din İslâm’dır.
Kitap verilenler, kendilerine ilim geldikten sonra, ancak
aralarındaki
kıskançlık yüzünden ayrılığa düştüler. Allah’ın âyetlerini
inkar edenler bilmelidirler ki Allah’ın hesabı çok çabuktur.” Âl-i
İmrân, 18-19.
(221) “Şüphesiz ki Rabbiniz,
gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra
Arş’a istivâ eden, geceyi, durmadan kendisini kovalayan gündüze
bürüyüp örten; güneşi, ayı ve yıldızları emrine boyun eğmiş
durumda
yaratan Allah’tır. Bilesiniz ki, yaratmak da emretmek de
O’na mahsustur. Âlemlerin Rabbi Allah ne yücedir! Rabbinize
yalvara
yakara ve gizlice dua edin. Bilesiniz ki O, haddi aşanları
sevmez.
Islah edilmesinden sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın.
Allah’a korkarak ve (rahmetini) umarak dua edin. Muhakkak
ki iyilik edenlere Allah’ın rahmeti çok yakındır.” A’râf, 54-56. 117-119.
Yûnus sûresi 81-82. ve Tâhâ sûresi 65-69. âyetler.
Devamla da şu âyetleri okur:
(222) “Sizi sadece boş yere
yarattığımızı ve hakikaten huzurumuza
geri getirilmeyeceğinizi mi sandınız? Mutlak ve gerçek hükümdar
Allah, çok yücedir. O’ndan başka hak ma'bûd yoktur, O, yüce
Arş’ın sahibidir. Her kim Allah ile birlikte diğer bir ilâha
taparsa,
-ki bu hususla ilgili hiçbir delili yoktur- o kimsenin hesabı
ancak
Rabbinin nezdindedir. Şurası muhakkak ki kâfirler iflah olmaz.
(Rasûlüm!) De ki: Bağışla ve merhamet et Rabbim! Sen merhametlilerin
en iyisisin.” Mü’minûn, 115-118.
(223) “Saf saf dizilmişlere,
toplayıp sürenlere, zikir okuyanlara yemin
ederim ki, İlâhınız birdir. O, hem göklerin, yerin ve ikisi
arasındakilerin Rabbi, hem de doğuların Rabbidir. Biz yakın göğü, bir
süsle, yıldızlarla süsledik. Ve (gökyüzünü) itaat dışına çıkan
her
şeytandan koruduk. Onlar, artık mele-i a’lâ’ya (yüce topluluğa)
kulak veremezler. Her taraftan taşlanırlar. Kovulup atılırlar.
Ve
onlar için sürekli bir azap vardır. Ancak (meleklerin
konuşmalarından)
bir söz kapan olursa, onu da delip geçen bir parlak ışık
takip eder.” Saffât,
1-10.
(224) “Hani cinlerden bir
gurubu, Kur’an’ı dinlemeleri için sana yöneltmiştik.
Kur’an’ı dinlemeye hazır olunca (birbirlerine) “Susun”
demişler, Kur’an’ın okunması bitince de uyarıcılar olarak
kavimlerine
dönmüşlerdi. Ey kavmimiz! dediler, doğrusu biz Mûsâ’dan
sonra indirilen, kendinden öncekini doğrulayan, hakka ve doğru
yola ileten bir kitap dinledik. Ey kavmimiz! Allah’ın
davetçisine
uyun. Ona iman edin ki Allah da sizin günahlarınızı kısmen
bağışlasın
ve sizi acı bir azaptan korusun. Allah’ın davetçisine uymayan
kimse yeryüzünde Allah’ı âciz bırakacak değildir. Kendisi
için Allah’tan başka dostlar da bulunmaz. İşte onlar, apaçık bir
sapıklık içindedirler.” Ahkâf, 29-32(225) “Ey
cin ve insan toplulukları! Göklerin ve yerin çerçevesinden çıkıp
gitmeye gücünüz yetiyorsa geçin. Ancak büyük bir güçle çıkıp
gidebilirsiniz. Öyleyse Rabbinizin hangi nimetlerini
yalanlayabilirsiniz?
Üzerinize ateşten alev ve duman gönderilir de birbirinizi
kurtaramaz ve yardımlaşamazsınız. Öyleyken Rabbinizin hangi
nimetlerini yalanlayabilirsiniz?” Rahmân, 33-36.
(226) “Eğer biz, bu Kur’an’ı bir
dağa indirseydik, muhakkak ki onu, Allah
korkusundan baş eğerek, parça parça olmuş görürdün. Bu
misalleri insanlara düşünsünler diye veriyoruz. O, öyle
Allah’tır
ki, O’ndan başka hak ma’bûd yoktur. Görülmeyeni ve görüleni
bilendir. O, rahmandır, rahimdir. O, öyle Allah’tır ki,
kendisinden
başka hak ilah yoktur. O, mülkün sahibidir, eksiklikten
münezzehtir,
selamet verendir, emniyete kavuşturandır, gözetip koruyandır,
üstündür, istediğini zorla yaptıran, büyüklükte eşi olmayandır.
Allah, müşriklerin ortak koştukları şeylerden münezzehtir. O,
yaratan,
var eden, şekil veren Allah’tır. En güzel isimler O’nundur.
Göklerde ve yerde olanlar O’nun şânını yüceltmektedirler. O,
galiptir,
hikmet sahibidir.” Haşr, 21-24. 227) “(Resûlüm!)
De ki: Cinlerden bir topluluğun (benim okuduğum
Kur’an’ı) dinleyip de şöyle söyledikleri bana vahyolunmuştur:
Gerçekten biz, doğru yola ileten hârikulâde güzel bir Kur’an
dinledik
de ona iman ettik. (Artık) kimseyi Rabbimize asla ortak
koşmayacağız.
Hakikat şu ki, Rabbimizin şânı çok yücedir. O, ne eş ne
de çocuk edinmiştir. Doğrusu bizim beyinsiz olanımız (İblis veya
azgın cinler), Allah hakkında pek aşırı yalanlar uyduruyormuş.
Hâlbuki biz, gerek insanlar gerekse cinler Allah hakkında asla
yalan söylemezler, sanmıştık. Şu da gerçek ki, insanlardan bazı
kimseler, cinlerden bazı kimselere sığınırlardı da, onların
taşkınlıklarını
arttırırlardı. Onlar da sizin sandığınız gibi, Allah’ın hiç
kimseyi tekrar diriltmeyeceğini sanmışlardı. Doğrusu biz
(cinler),
göğü yokladık, fakat onu sert bekçilerle, alev huzmeleriyle
doldurulmuş
bulduk. Hâlbuki (daha önce) biz onun bazı kısımlarında
(haber) dinlemek için oturacak yerler (bulup) oturuyorduk; fakat
şimdi kim dinlemek isterse, kendisini gözetleyen bir alev
huzmesi
buluyor.” Cin,
1-9. Bunlardan sonra ise
İhlâs, Felak ve Nas sûrelerini
okur.(228)
Sihrin tedavisiyle ilgili kitaplarda yer alan
ve Kur’ân
âyetlerinden oluşan rukye bunlardan ibarettir.
Biz, rukye
konusunda önceliği Kur’ân’a verdik, çünkü
O’nun insanlara
şifa olduğu bizzat Kur’ân’da bildirilmektedir.(229) Şimdi
ise bu âyetlerin peşinden hadislerde yer alan
sığınma dualarına,
Cebrail aleyhisselâm’ın Peygamber sallallahu aleyhi ve
sellem’e, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in de ashabına
yaptığı rukyeye yer vereceğiz.
Hadislerde Geçen Sığınma Duaları:
1. Cebrail aleyhisselam’ın
Peygamber sallallahu aleyhi ve
sellem’e yaptığı rukye:
“Sana sıkıntı veren her şeyden, gerek nefislerin şerrinden
gerekse de hasetçinin gözünden dolayı sana Allah’ın
adıyla rukye yapıyor (okuyor)um. Sana Allah’ın adıyla
okuyorum.” (230)
2. Sahîh-î Buhârî’de İbn
Abbâs’tan şöyle bir rivâyet
yer almaktadır: “Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Hasan
ve Hüseyin’e sığınma duası okur ve şöyle
derdi: Atanız (İb-rahim), (oğulları) İsmail ve İshak’a şu duayı okurdu:
“Her türlü şeytandan, zehirli haşerattan ve nazar değdiren
gözden Allah’ın tam ve mükemmel kelimelerine sığınırım.”(
231)
3. Osman b. Ebi’l-Âs radıyallâhu anh’dan şöyle rivâyet
edilmiştir: “Neredeyse beni öldürecek derecede
bir ağrım
olduğu sırada Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem yanıma
gedi ve şöyle buyurdu: “Sağ elinle (ağrıyan
yeri) yedi kere
ovala ve (her defasında) şöyle de:
“Çektiğim ağrıdan Allah’ın izzetine, kudretine ve hâkimiyetine
sığınırım.”(232) Ben de hemen dediği gibi yaptım
ve Allah bendeki ağrıyı giderdi. Ben o günden
beri hem aileme
hem de başkalarına bu duayı tavsiye ediyorum.”
4. “Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem bir hastanın yanına
gidince veya ona bir hasta getirildiğinde
şöyle derdi:
“Sıkıntıyı gider ey insanların Rabbi! Şifa ver. Zira sensinşifa
veren. Senin şifandan başka şifa da yoktur. Geride
hastalık bırakmayacak bir şifa ile şifa ver.”(233)
5. “Her kim eceli gelmemiş
olan bir hastayı ziyaret
eder de onun yanında yedi kere:
“Büyük arşın Rabbi olan Büyük Allah’tan sana
şifa vermesini
dilerim” derse Allah onun hastalığını iyileştirir.”(234)
Bunlardan başka hadislerde geçen ve hem diğer
hastalıklara
hem de sihirden kaynaklanan rahatsızlıklara
karşı
okunabilecek başka dualar da vardır.
Kur’ân ve Sünnet'te yer alan rukyelerin yanı
sıra
İbnu’l-Kayyim’in, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in bu
hastalığı tedavide kullandığını söylediği bazı
usûller de
sihrin tedavi yöntemlerindendir. Şimdi
İbnu’l-Kayyim’in
bu konuda söylediklerine yer vereceğiz. O
şöyle der:
“Burada amaç, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in
bu hastalığı (sihri) tedavide takip ettiği
usûlü açıklamaktır.
Nitekim bu konuda ondan iki yöntem rivâyet
edilmiştir:
1. Birincisi –ki en etkilisi
budur- sihrin yapıldığı malzemeyi
çıkarıp sihri bozmaktır. Nitekim Peygamber sallallahu
aleyhi ve sellem’den sahih olarak gelen rivâyetlere göre o,
bu konuda Rabbine niyazda bulunmuş ve Allah da
ona bu
yöntemi bildirmiştir. Bunun üzerine Allah
Rasûlü sallallahualeyhi ve sellem
sihrin yapıldığı
malzemeyi kuyudan çıkarttırmıştır.
Bu malzeme bir tarak, birkaç saç kılı ve erkek
hurma
tomurcuğundan oluşmaktaydı. Peygamber sallallahu aleyhi
ve sellem bu
malzemeyi çıkarttırınca rahatsızlığı ortadan
kakmış, hatta bağlarından çözülmüş gibi
rahatlamıştır. Sihir
yapılan kişiyi tedavi etmede en etkili
yöntemlerden biri
budur. Zira bu, vücutta bulunan zararlı bir
maddeyi istifra
vb. yollarla çıkarıp atmak gibidir.
2. İkincisi, sihrin
zararının ulaştığı yerdeki zararlı
maddenin boşaltılmasıdır. Çünkü sihrin insan
tabiatında,
vücudun salgılama düzeninde ve mizacın
bozulmasında
etkisi vardır. Eğer sihrin etkisi bir organda
ortaya çıkar ve
pis maddenin bu organdan boşaltılması mümkün
olursa
bu, gerçekten fayda verir.
Ebu Ubeyd, Ğarîbu’l-Hadîs adlı eserinde senediyle
birlikte Abdurrahman b. Ebî Leylâ’dan şöyle
rivâyet eder:
“Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem, kendisine sihir yapılınca
başından boynuz(dan yapılmış hacamat
bıçağıy)la
kan aldırdı.” Ebu Ubeyd, bu rivâyette geçen « طب :tubbe» kelimesinin
«sihir yapmak» anlamına geldiğini
belirtmiştir.(235)
Bu kan aldırma meselesi, bilgisi kıt olanlara
biraz karışık
gelmiş ve onlar: “Kan aldırmayla sihrin ne
alakası var?
Bu hastalıkla bu tedavi arasında ne gibi bir
ilişki olabilir?”
demişlerdir. Hâlbuki bu tedavi yöntemini
Hipokrat, İbn
Sînâ veya başkaları söyleseydi onlar, bunu
içtenlikle kabul
eder ve şöyle derlerdi: “Bu tedavi yöntemini,
bilgi ve fazile-tinde şüphe bulunmayan kimseler söylemiştir.”
Bil ki Allah Rasulü sallallahu aleyhi ve sellem’e yapılan sihrin
etkisi, onun beynine, orada bulunan bir güç
merkezine
ulaştı. Öyle ki ona, bir şeyi yapmadığı halde
yaptı gibi geliyordu.
Bu, sihir yapanın insan tabiatı ve kanda
bulunan
bir madde üzerinde oluşturduğu bir etkidir. Ki
bu madde,
beynin ön kısmına galip gelip onun mizacının
aslî tabiatını
değiştirmiştir.
Sihir, kötü ruhların etkileri ile insan
tabiatındaki
güçlerin onlara olan tepkisinden meydana
gelir. Bu, sihrin
olabilecek en ağır etkisi olup özellikle
sihrin etkisinin
ulaştığı bölgede kendini gösterir. İşte sihrin
etkisiyle zarar
görüp görevini yerine getiremeyen bu bölgeden
kan alınması
en yararlı tedavi şekillerindendir. Ancak bu
kan alma
usulüne uygun olmalıdır. Bu konuda Hipokrat
şöyle der:
Boşaltılması gereken şeyler, boşaltılmaya en
elverişli oldukları
yerlerden ve boşaltılmalarına uygun olan
aletlerle
çıkartılmalıdır.
Bazıları şöyle demiştir: Allah Rasulü sallallahu aleyhi ve
sellem bu
hastalığa tutulunca –ki ona bir şeyi yapmadığı
halde yaptı gibi gelirdi- bunun, kanda bulunan
bir maddeden
ya da benzeri bir şeyden kaynaklandığını
zannetti.
Ona göre bu madde, onun beyni tarafına
yönelmiş ve beynin
ön kısmını etkileyip onun normal durumunu
bozmuştu.
O dönemde kan aldırma, en etkili ve en faydalı
tedavi
yollarından biriydi. Dolayısıyla o da bu yola
başvurdu.
Ancak bu, hastalığının sihir olduğu kendisine
vahyedilmeden
önce olmuştur. Allah teâlâ’dan vahiy gelip de
onasihir yapıldığı haber verilince Allah Rasulü sallallahu aleyhi ve
sellem gerçek
tedaviye başvurdu. Bu tedavi, sihrin yapıldığı
malzemenin çıkartılıp sihrin bozulmasıdır.
Allah’a niyazda
bulundu ve Allah ona bu malzemenin konulduğu
yeri
bildirdi. O da onu çıkarttırdı ve sanki
bağlarından çözülmüş
gibi rahatladı.
Bu sihrin Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem üzerindeki
etkisi sadece vücudu ve organlarınlarıyla
sınırlıydı. Sihir,
onun aklına ve kalbine etki etmemişti. Bu
yüzdendir ki o,
hanımlarından bazılarıyla birleşme yaptığı
hayalinin doğru
olduğuna inanmıyordu. Aksine bunun, aslı
olmayan bir
hayalden ibaret olduğunu biliyordu. Nitekim
bazı hastalıklar
da böyle hâllere yol açabilmektedir. Allah en
iyisini
bilir.(236)
Rukye yapmak, belirli kişilere has bir iş
değildir. Zira
her müslüman hem kendisine hem de bir
başkasına rukye
yapabilir. Başka birisi de ona rukye
yapabilir. Yine koca
karısına, kadın da kocasına rukye yapabilir.
Bununla beraber
rukye yapan kişinin sâlih bir kimse olmasının,
rukyenin
fayda vermesi noktasında etkili olduğu
şüphesizdir.
Bu işi yapan kişi ne kadar sâlih olursa
rukyenin faydası da
o kadar çok olur. Çünkü Allah teâlâ şöyle
buyurmaktadır:
“Allah, ancak takva sahiplerinden kabul eder.”(237)
Sihrin en etkili tedavi yollarından biri,
ilâhî ilaçlardır.
Hatta bizzat yararlı ilaçlar bunlardır. Çünkü
sihir, kötü ve
süflî ruhların etkilerindendir. Bu etkilerin
def edilmesi iseonlara karşı koyup direnebilecek ve tesirlerini yok edebilecek
olan zikirler, âyetler ve dualarla olur. Bu
karşı koyma
ne kadar güçlü ve şiddetli olursa, sihri çözme
de (nüşre(238))
o kadar etkili olur. Bu, tıpkı her biri
hazırlıklı ve silahlı iki
ordunun karşı karşıya gelmesi gibidir. Hangi
taraf galip gelirse,
karşı tarafı ezip hâkimiyeti altına alır ve
idareyi eline
geçirir. Aynı şekilde kalp de Allah ve O’nun
zikriyle dolup
taşarsa; yakarış, sığınma, dua ve zikirleri
vird edinip aksatmadan
ve hem dili hem de kalbiyle beraber yerine
getirirse,
işte bu, sihrin ona işlemesine engel olacak en
önemli
tedbirlerden ve başa geldikten sonra da onu
tedavi edecek
en iyi yollarındandır.
Büyücülere göre sihirleri ancak zayıf tepkili
kalplerde
ve süfliyata/günahlara bağlı şehvete düşkün
ruhlarda etkili
olur. Bu yüzdendedir ki sihir, çoğunlukla
kadınlarda,
çocuklarda, cahillerde, köylülerde, din, tevekkül
ve tevhid
noktasında zayıf olanlar ile Allah’ın
zikrinden ve Peygamber
sallallahu aleyhi ve sellem’den nakledilen dualardan nasibi
olmayan kimselerde etkisini gösterir. Netice
olarak sihrin
etkisi, günahlara meyilli ve savunma gücü
zayıf olan kalplerde
daha fazladır.
Bazıları bu konuda şöyle demiştir: Sihir
yapılmış kimse,
kendi aleyhine çalışan bir kişidir. Şöyle ki
biz, sihir
yapılmış şahsın kalbinin bir şeye bağlı ve ona
çok fazla
yönelmiş olduğunu görmekteyiz. Böylece o şey,
o şahsın
ona olan meyli ve ilgisi dolayısıyla onun
kalbini etkisi al-tına alır. Zaten kötü ruhlar da bu kötü ruhlara uygun işlere
meyletmek sûretiyle kapılarını kendilerine
açıp hazır
halde bekleyen, ilâhî kuvveti bulunmayan ve
onlara karşı
savaşacak hazırlığı da olmayan ruhlara
musallat olurlar.
Böylece hiçbir hazırlığı olmayan ve o kötü
ruhlara uygun
düşen işlere meyli olan bu ruhları hazırlıksız
bir şekilde
yakalar ve sihir vs. ile
onları etkisi altına alırlar.(239)